19 Ekim 2025 tarihinde Kıbrıs Türk Toplumu, istisnasız her kesime çok açık ve net olarak şu mesajları vermişti;

-İrademe müdahale edilmesini kabul etmiyorum…

-Kendi kendimi yönetme isteğimden vazgeçmiyorum…

-Nefret dilini reddediyorum…

-“İki devletli” değil “Federal bir Kıbrıs istiyorum”…

-Varolan yağma, talan ve vurgun düzeninin yerine adil, eşit ve hukukun üstünlüğünü ilke edinen bir düzeni arzu ediyorum…

Verilen güçlü ve net mesajları daha da çoğaltabiliriz…

Yani Kıbrıslı Türkler, Ersin Tatar’ın yerine Tufan Erhürman’ı sırf saçı var diye o makama getirmedi…

Tam da bu nedenlerle Kıbrıslı Türklerin cumhurbaşkanlığından beklentileri vardır, sabırla bu beklentilerinin karşılığını alma arzusundadır!..

***

Cumhurbaşkanı Tufan Erhürman, cumhurbaşkanlığı seçimlerden önce “Asla kamuoyu önünde hiçbir kesimle kavga etmeyeceğim” demiş ve “Buna beni kimse zorlayamaz” söylemi ile de kararlılığını ortaya koymuştu…

Ancak aynı Erhürman’ın, göreve geldiğinden itibaren her fırsatta Kıbrıslı Rum Lidere sosyal medya üzerinden ayar vermesi, buna karşılık olarak ise Ankara’daki iktidara yönelik tek bir cevabının dahi olmaması aslında anlatmak istediğimiz birçok şeyi özetliyor, beklentiler açısından da belirli bir kesimin tatmin edildiğini, çoğunluğun ise hala beklemede olduğunu gösteriyor…

Bakınız, bu yazdıklarımdan “Kıbrıslı Türkler, Erhürman’dan Türkiye iktidarı ile kamuoyu önünde kavga etmesini bekliyor” sonucunu kimse çıkartmaya çalışmasın!..

Bizzat Sayın Cumhurbaşkanının kendi çelişkisi üzerinden ortaya çıkan bir anomaliyi işaret ediyorum…

Aynısını Dışişleri Bakanı Tahsin Ertuğruloğlu’na da yaptı!..

Kendi ifadesi ile “Kamuoyu önünde tartışmayacağım” demesine rağmen, açıkça kamuoyunun önünde Ertuğruloğlu’na cevap verdi…

Tekrar ediyorum, Erhürman’ın bu yaptığının yanlış veya doğru olduğunu iddia etmiyorum, sadece her kesime karşı ya bu duruşu ortaya koyması ya da hiç bu toplara girmemesi gerektiğini düşünüyorum…

Bir konudan örnekle konuyu özetlemek gerekirse;

Erhürman, seçim öncesinde de sonrasında da “Türkiye’nin garantörlüğü olmadan bir çözümün olması mümkün değildir” şeklinde defalarca açıklamalarda bulunmuştur, bulunmaya da devam etmektir…

Fakat aynı Erhürman, Hristodulidis’in, “Garantörlük istemiyorum” söylemi için “Benim için yok hükmündedir” açıklamasında bulundu!..

Yani kendisinin garantörlük isteme hakkı var ama karşı tarafın bunu istememe hakkı yok!..

Peki, en baştan Hristodulis, Erhürman’ın garantörlük isteğine “Benim için yok hükmündedir” deseydi ne olurdu?

Ben söyleyeyim; Erhürman bu ağızla konuşan Hristodulidis ile asla bir araya gelmezdi!..

***

Kısacası Erhürman, her iki kesime de(Ankara ve Kıbrıs Rum Liderliği) kamuoyu önünde cevap vermese, ben “Sayın Cumhurbaşkanı zaten bunu ifade ederek seçilmişti” der ve kendisine saygı duyardım…

Ancak Erhürman, bu sözünü bir taraf için çiğnemiş diğer taraf için yerine getirmiş durumda…

Bir başka örnekle, her fırsatta “Açıklama yapmaya mecbur bırakıldım” diyerek Hristodulidis’i ve/veya merkezi hükümeti işaret eden Erhürman, neden bizzat kendisinin adını veren Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’a ve/veya ilhak çağrısı yapan MHP Lideri Devlet Bahçeli’ye tek kelime edemiyor?

Bu çelişki normal mi?

***

Kıbrıslı Türklerin ezici çoğunluğunun, Erhürman’ın, tek taraflı bu tavrıdan oldukça rahatsız durumda olduğuna inanıyorum…

“Daha yeni, daha erken” derken 2026 yılına giriyoruz…

Ve Kıbrıslı Türkler beklentilerinin karşılanmasını, Tatar döneminden daha farklı bir ortam yaratılmasını bekliyor….

***

Mesela taraf olmamayı veya tarafsızlığı zor da olsa anlarım…

Her kesime duyulan saygı ve sevgiyi de!..

Ancak kimse kusura bakmasın faşizm, ne saygıyı ne de sevgiyi hak eder!..

Sayın Erhürman, geçtim sağ siyaseti, ülkenin en faşist kişileri ile toplantılar yapıyor ve onlarla fikir alışverişinde bulunuyor!..

Üstelik bu bahse konu kişiler, ülkedeki sol aydınları defalarca hedef almış, onları tehdit etmiş, jurnallemiş, Türkiye’ye girişlerinin engellenmesine vesile olmuştur, olmaya da devam etmektedirler…

Sırf bu nedenle, bu kişilerle aynı ortamda olmamak için ben Cumhurbaşkanının dünkü davetine katılmadım…

Belki bu bazı meslektaşlarımız için basit gibi görünebilir ama bizlerin, ailelerimizin ve çocuklarımızın neler yaşadıklarını bir biz biliyoruz…

Bizler hakkında yalana dayalı adi iftiralar ortaya koyan, ekmek paramızla oynayan, bizlere bu topraklarda yaşama hakkı dahi tanınmasına karşı olan ve her fırsatta bizleri kendi ülkemizden siktir eden kişilerle kimse kusura bakmasın ama kadeh tokuşturacak kadar geniş bir insan değilim…

Peki, bu gerçeklikler tas gibi ortada dururken, nasıl oluyor da Cumhurbaşkanı bu kişilerle toplantılar düzenleyip “Çözüm modellerini” masaya yatırabiliyor?

Peki, bu durum normal mi?

***

Bir de Girne’deki o fotoğraf karesi?

Başörtüsü tüzüğünün muciti ile cumhurbaşkanı aynı karede!..

Bu adam değil miydi devlete, bakanlığa, öğretmenlere meydan okuyarak küçük kız çocuklarının başını bağlatıp sınıflarının kapısına kadar götüren?

“CTP Milletvekili Doğuş Derya, çok masum, çok yapıcı ve olması gereken bir duruşu cumhurbaşkanından talep ettiği için ona saldıran arkadaşlar nerede” diye soracaktım ama fotoğrafa dikkatlice bakınca ondan da vazgeçtim!!!

Bakınız tekrar ediyorum, en sağdan en sola kadar tüm insanları kucaklayabilirsiniz…

Hepsine de eşit sevgi ve eşit yakınlık gösterebilirsiniz!..

Ancak faşizm bir insanlık suçudur!..

Ve siz, faşizmi ve faşistleri normalleştiremezsiniz!..

Bunu kabul edebilmemiz mümkün değildir!..