Hepimiz aynı gemideyiz!..
Tamam o zaman konu kapandı mı?
Rahat mıyız?
Mesele aynı gemide olmak değil, mesele aynı gemide aynı şartlara sahip olmaktır!..
Sermaye, geminin en lüks kamaralarında yolculuk ediyor, en lüks mekanlarda en lüks yemekleri tüketiyor, istediği zaman şekerleme yapıyor, istediği zaman kalkıp geziyor, istediği zaman da havuzuna girip keyif yapıyor!..
Emekçi ise, sermayenin tüm bunları yapabilmesi için çalışıyor da çalışıyor…
Sermayenin kamarasını temizliyor….
Tuvaletini siliyor…
Yatağını düzeltiyor…
Yemeğini hazırlıyor…
Servisini yapıyor…
Bulaşığını yıkıyor…
Say say bitmez!..
Aslında hani esas mesele, esas adaletsizlik ve aynı gemide olmanın bir anlam taşımaması bu da değil!..
Nedir biliyor musunuz?
İçerisinde bulunulan gemi batmaya başlarsa, kurtulmak için sermayenin filikası var, emekçinin ise yok!..
İşte esas adaletsizlik bu ve bu adaletsizliğe rağmen emekçi, alın terini ortaya koymaya ve bunun hakkını önemli ölçüde almaya çabalarken, sermaye bunu da emekçiye fazla görüyor!..
“Sen emekçi falan değil sermayenin kölesinin” diyor…
“Senin ne kadar ücret alacağına, ne kadar para ile geçinebileceğine, dolayısıyla ne yiyeceğine, ne içeceğine, ne giyeceğine, hepsine ben karar vereceğim” diye dikte ediyor!..
Ve buna boyun eğilmesini istiyor!..
Kozu ise, “Seni işten, dolayısıyla da gemiden atarım” tehdidi…
Sosyal devlet yok!..
Güvence yok!..
Sendika yok!..
Sadece iki dudak arasında bir yaşam ve geçinebilecek kadar bir maaş beklentisi… Sermaye bunu bile fazla görüp zincirleri sağlamlaştırıyor!..
Çünkü o zincirlerin kırıldığı gün her şeyin tersine döneceğini çok iyi biliyor!..